(İSTANBUL)- Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Lideri Hüseyin Baş, partisinin İstanbul Kartal İlçe Kongresi’nde; “Bir kişi üzerinden 85 milyona gözdağı veriyorlar, bütün kıssa bu. Ne yaptı Nasuh Beyefendi? Bir tweet attı ve ‘Ben YSK’ya güvenmiyorum’ dedi. Günün sonunda söylediği cümle bu; YSK’ya güvenmiyorum. Bu yüzden şu anda içeride. Pekala siz YSK’ya güveniyor musunuz? Hayır. YSK’ya sanki hükümet güveniyor mu? Madem YSK’ya güveniyordun İstanbul seçimini neden yenilettin? Kendi güvenmedikleri YSK’ya bir oburu güvenmeyince cürüm oldu” dedi.
BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş, partisinin İstanbul Kartal İlçe Kongresi’ne katıldı. Barış Elbaş’ın BTP Kartal İlçe Başkanı seçildiği kongrede konuşan Hüseyin Baş gündeme ait değerlendirmeler yaptı. İktidarın bu ülkede yargıyı sopa olarak kullandığını söz eden Baş, eski Akut Başkanı Nasuh Mahruki’nin sosyal medya paylaşımları nedeniyle tutuklanmasını bu duruma örnek gösterdi.
“Kendi güvenmedikleri YSK’ya bir oburu güvenmeyince kabahat oldu”
Hüseyin Baş, konuşmasında şu tabirlere yer verdi:
“Bir kişi üzerinden 85 milyona gözdağı veriyorlar, bütün öykü bu. Ne yaptı Nasuh Beyefendi? Bir tweet attı ve ‘Ben YSK’ya güvenmiyorum’ dedi. Günün sonunda söylediği cümle bu; YSK’ya güvenmiyorum. Bu yüzden şu anda içeride. Pekala siz YSK’ya güveniyor musunuz? Hayır, YSK’ya sanki hükümet güveniyor mu? Madem YSK’ya güveniyordun İstanbul seçimini neden yenilettin? Pekala siz YSK’ya güveniyor musunuz? Hayır! YSK’ya sanki hükümet güveniyor mu? Madem YSK’ya güveniyordun İstanbul seçimini neden yenilettin? İstanbul’da seçim oldu sonuçta kaybettiler ve ‘Bu YSK yanlış yaptı, bir daha seçim yapıyoruz’ dediler. Kendi güvenmedikleri YSK’ya bir diğeri güvenmeyince kabahat oldu.
“Mahkemeler bir sopa olarak kullanılmaya başlandı”
Bu ülkede adalet, hukuk ve mahkemeler bir sopa olarak kullanılmaya başlandı. Bakıyorsunuz Sayın Kılıçdaroğlu yargılanıyor, onunn üzerinde de Demokles’in kılıcı olarak hukuku tutuyorlar. Dün ben de yargılandım, yarın öteki politikler, öbür gazeteciler, diğer vatandaşlar yargılanacak. Uganda diktatörü İdi Amin’in hoş bir kelamı var diyor ki; ‘İstediğinizi söylemekte hürsünüz fakat söyledikten sonra ne olacağıyla ilgili garanti veremem’. Türkiye’de şu anda durum bu.
“50 sene içinde ortada ne Türk, ne Türkiye Cumhuriyeti Devleti kalır”
Bugün ülkede jenerasyonlar yetiştiriyoruz, jenerasyonların temel mottosu şu; biz dünya vatandaşı olacağız! Dünya vatandaşı, Türklükle, Cumhuriyet’le, Atatürk’le, Türk ulusal kültürü ve benliğiyle zerre kadar kontağı ve alakası kalmamış jenerasyonlar yetiştiriyoruz. Her birimiz çocuklarımızı yurt dışında okutmak istiyoruz. Neden, neden? Evet haklıyız, bugün bu ülkede eğitim alamıyorlar, bugün bu ülkede hakkıyla jenerasyonlar yetiştirilemiyor. Lakin biz neden diğerlerinin oluşturduğu, oburlarının düzenlediği bir ortamı yaşamak durumunda kalıyoruz. İşte bu soruyu sorup bunun yanıtı olarak, ‘Ben kendime yeterim’ diyen bir millet olmayı başarırsak biz bu badireleri atlatacağız, aksi halde 50 sene içinde ortada ne Türk kalır, ne Türkiye Cumhuriyeti Devleti kalır.
“Bunlar artık kolay siyasi tercihlerin çok ötesine geçmiş durumlar artık uyanmamız lazım”
Bu yalnızca iktidarın sorumluluğu mu? Hayır, ana muhalefet başkanına, ‘Kıbrıs hakkında ne düşünüyorsunuz’ diye soruyorlar. O da, ‘Kıbrıs’ta Cumhuriyetçi Türk Parti (CTP) var. Bizim kardeş partimiz. Biz onu destekliyoruz’ diyor. CTP’nin özelliği ne biliyor musunuz? CTP, ‘Rumlarla birleşelim, burada tek bir devlet olalım’ diyen parti. Kıbrıs’ta Rumlarla birleşmeyi isteyen partiye bugün Türkiye’de ana muhalefet sahip çıkıyor. Dönüyorsun buraya, bizim Kürt kardeşimizle bir gün savaşımız olmamış, lisanımız tıpkı, kültürümüz birebir, dinimiz birebir, medeniyetimiz tıpkı, akrabalıklarımız var. Kıbrıs’ta birleşelim diyenleri destekleyenler buraya gelince bölünelim diyenleri destekliyorlar. Bakın bu zihniyette, bu fikir yapısında olan bir partiye oy veremezsiniz. Bu ülkede ne iktidara, ne ana muhalefete, ne de ‘terörist başını Meclis’te konuşturalım’ diyen bir partiye oy veremezsiniz, bu olamaz. Bunlar artık kolay siyasi tercihlerin çok ötesine geçmiş durumlar artık uyanmamız lazım, kendimize gelmemiz lazım.
“Sen ne savaşından bahsediyorsun, sen milletinin karnını doyuramıyorsun”
Cumhurbaşkanı ‘Savaş geliyor’ diyor sonra bir bakıyorsun ‘Talimat verdim, Brezilya’dan et ithal edeceğiz’ diyor. Sen ne savaşından bahsediyorsun, sen milletinin karnını doyuramıyorsun, otunu ithal ediyorsun, samanını ithal ediyorsun, buğdayını ithal ediyorsun, sonra diyorsun ki savaşacağız! Neyle savaşacaksın, nasıl savaşacaksın? Bakın ithal ettiğimiz her eserde size şöyle bir kandırmaca sunuyorlar, ‘Daha ucuzunu bulduk, getiriyoruz’ diyorlar. Sen daha ucuzunu buluyorsun da, o daha ucuzunu dolarla getiriyorsun, dolar veriyorsun. Ondan sonra yılsonu hesap yapıyorsun bir bakıyorsun cari açık verdik.
“Hem iktidarından, hem muhalefetinden, hem ana muhalefetinden kurtulacağız”
Sen kendi çiftçini, kendi hayvancını, kendi paranla destekleyip üretmek, hatta ve hatta bırak kendi milletini bütün dünyaya satmak varken, yabancıdan dolar dileniyorsun. Parayı alıp getiriyorsun, o parayla da et ithal ediyorsun. Yahu bir Allah kulu da çıkıp, ‘Bu ülkede niçin buğday yok, bu ülkede niçin hayvan yok’ diye sormuyor. Niçin yok biliyor musunuz; çiftçinin anasını ağlattılar, hayvancının anasını ağlattılar ve hepsi çiftçiliği bıraktı, hepsi hayvancılığı bıraktı, hepsi köyü bırakıp büyük kente gelip birçoğu kapıcılık yapmaya başladı. O yüzden hayvan yok, o yüzden tarım eseri yok. Niçin yok? Sizin yüzünüzden yok! Artık ‘ithal edeceğiz’ diyorsunuz! Bunlar ezkaza yapılan işler değil, bunlar planlı bir halde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ve milletinin direncini kırmak için yapılan işler. Sizin direncinizi kırmaya çalışıyorlar. Artık birinci yapmamız gereken iş bu iktidardan kurtulmaktır. Fakat bunu bir paket halinde yapacağız. Nasıl? Hem iktidarından, hem muhalefetinden, hem ana muhalefetinden kurtulacağız.
“Bu ülke için ne yaptın da hengame ediyorsun, bu ülke için neyini feda ettin?”
Bu Öcalan çıkışları, ‘Gelsin Meclis’te konuşsun’ çıkışları, eş vakitli olarak Cumhurbaşkanının ‘İç cepheyi güçlendireceğiz’ telaffuzlarıyla bir arada geldi. İç cepheyi güçlendireceğiz diyorsun ancak Nasuh Mahruki’yi mahpusa atıyorsun, iç cepheyi güçlendireceğiz diyorsun ancak belediyelere kayyum atıyorsun, iç cepheyi güçlendireceğiz diyorsun ancak atadığın bakanlar, seçtirdiğin vekiller Atatürk’le, laiklikle arbede ediyor. Bu nasıl bir şey, hangi cepheyi güçlendireceksin? Bu iç cepheden kasıt dışarıda birilerinin iç cephesi olabilir mi? Zira ortada bu milleti ilgilendiren bir cephe yok. Atatürk’le, laiklikle hengame ediyorlar. Hangi hakla hengame ediyorsun, bu ülke için ne yaptın da arbede ediyorsun, bu ülke için neyini feda ettin? Bu ülkede Türklük tezinde olanlar Türklüğe en büyük ziyanı verdiler, dindarlık ve din argümanında olanlar dine en büyük ziyanı verdiler, Atatürkçülük argümanında olanlar da Atatürk’ün kurduğu cumhuriyete en büyük ziyanı verdiler. Biz bunun farkında olan tek partiyiz arkadaşlar, öbür yok, keşke olsa, fakat yok.
“Laiklik olmasaydı o tarikatların, o cemaatlerin dini görüşleri de sizlerin mecburi görüşü olacaktı”
Bu ülkede 10 yıldan fazla müddet hükümet gözünde ülkenin en muteber insanı Fetullah Gülen diye bir terörist başıydı. 10 yıldan fazla en muteber adam diye ona baktılar. Bu ülkede laiklik olmasaydı ne olacaktı biliyor musunuz; hepimizin dini görüşü hükümetin zorbalığıyla fetöcülük olacaktı, laiklik olmasaydı bu türlü olacaktı. Fetö’yü yolladılar öteki cemaatleri, öbür tarikatları devletin başına çöreklendirdiler. Laiklik olmasaydı o tarikatların, o cemaatlerin dini görüşleri de sizlerin mecburi görüşü olacaktı. Laiklik olmasaydı bu olacaktı. Şimdi şunu anlayın laiklikle kim arbede ediyor. Kendi dini görüşünü size dayatamayanlar laiklikle hengame ediyor.”